Mikrobiyota ve Obezite Obezite, son yıllarda hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde çarpıcı bir şekilde artmıştır. Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre, 2008 yılında 200 milyon erkek ve 300 milyon kadın obez olarak belirlenmiştir. Bu sayılar, 1980 yılına göre yetişkinlerde iki, çocuklarda ise üç kat artmıştır. Yapılan araştırmalar, obezitedeki artışın sebebinin sadece beslenme ve genetik faktörlerle ilişkili olmadığını ortaya koymuştur. Etkili olan diğer faktörün, bağırsaklarda yerleşmiş bulunan bakteriler olduğu ortaya çıkmıştır. Bu bakteri topluluklarına o bölgenin mikrobiyotası denilmektedir. Bağırsaklarımızdaki mikrobiyota ise yaklaşık olarak 2 kilogram ağırlığındadır. Yani bağırsaklarımızda 2 kilo bakteri yaşıyor! Bir diğer deyimle, bağırsaklarımızda 100 trilyon bakteri hücresi bulunmaktadır. Obezite ve Mikrobiyota Arasındaki İlişki Obez bireylerin bağırsaklarında, sindirilemeyen lifleri ve karbonhidratları parçalayan bakteriler daha fazla miktarda bulunmaktadır. Dolayısıyla obez kişiler sindirilen liflerden %15 daha fazla kalori elde ederler. Örneğin, normal bir öğünde obez kişi 750 kalori alırken, sağlıklı bir kişide bu 500 kaloriye düşmektedir. Yapılan bir araştırmada, bazı bakteri türlerinin sadece obezlerde bulunurken, bazı türlerin ise obezlerde düşük seviyede bulunduğu ortaya konmuştur. Ayrıca obezlerin bağırsaklarında daha az çeşit bakteri olduğu görülmüştür. Bağırsak mikrobiyotası, beslenme alışkanlıklarımıza göre geçici veya daimî olarak değişebilir. Bağırsak mikrobiyotası değişikliklere uyum sağlayabilir ancak bazı durumlarda bozulabilir ve buna 'disbiyozis' denir. Disbiyozis ise bağırsak rahatsızlıkları, obezite ve diyabet ile ilişkilendirilir. Bağırsak Mikrobiyotasının Önemi Bağırsak mikrobiyotası sadece sindirim sistemimizin sağlığı için değil, aynı zamanda genel sağlığımız için de kritik bir öneme sahiptir. Mikrobiyota, bağışıklık sisteminin düzgün çalışmasında, vitamin üretiminde ve patojenlere karşı koruma sağlamada önemli rol oynar. Sağlıklı bir mikrobiyota dengesi, obezitenin yanı sıra birçok kronik hastalığın önlenmesinde de etkilidir. Beslenme ve Mikrobiyota Beslenme alışkanlıkları, mikrobiyota kompozisyonunu büyük ölçüde etkiler. Lif açısından zengin, çeşitli ve dengeli bir beslenme, sağlıklı bir mikrobiyota dengesi için gereklidir. Fermente gıdalar (örneğin yoğurt, kefir, turşu) ve prebiyotikler (örneğin soğan, sarımsak, muz) mikrobiyota çeşitliliğini artırabilir ve sağlıklı bir dengeyi destekleyebilir. Antibiyotik Kullanımı ve Mikrobiyota Antibiyotikler, zararlı bakterileri yok etmek için kullanılırken, aynı zamanda faydalı bağırsak bakterilerini de öldürebilir. Bu durum, mikrobiyota dengesini bozabilir ve disbiyozise yol açabilir. Bu nedenle, antibiyotiklerin bilinçli ve doğru kullanımı büyük önem taşır. Antibiyotik kullanımı sonrasında bağırsak mikrobiyotasını eski haline getirmek için probiyotik ve prebiyotik takviyeler kullanılabilir. Sonuç Özetle, bağırsak mikrobiyotası genetik ve çevresel faktörlerle oluşsa da beslenme alışkanlıklarımız ile değişip dengesi bozularak obeziteye sebep olabilir. Sağlıklı beslenme alışkanlıkları ve antibiyotik kullanımının akılcı olması, bağırsak mikrobiyotamızın dengede olmasını, dolayısıyla sağlıklı olmamızı sağlayacaktır. |